
466
1776 yıllarında Adam Smith, sudan daha önemli hiçbir şey olmadığını fakat suya fazla ödeme yapılmadığını söylüyordu. Buna karşılık elmasın az kullanılmasına rağmen, pahada ağır olduğundan söz ediyordu. Yani, bir ikilem söz konusuydu. Peki, bu paradoks nasıl açıklanabilirdi?
Aslında bunu marjinal fayda yardımı ile açıklayabiliriz. Marjinal fayda, "son tüketilen mal biriminden alınan haz miktarıdır."
Su doğada bol bol bulunmaktadır. Oysa elmas, nadir bulunur. Elmasa ekstradan sahip olmak, yüksek marjinal fayda demektir. Elmaslardan ne kadar olursa olsun elmas, son derece değerlidir. Ancak suyun, her artan birimde marjinal faydası azalacaktır. Bunu bir örnekle açıklayalım:
Diyelim ki, 1 saat boyunca spor yaptınız ve çok susadınız. 1 saatin sonunda 1 sürahi suya sahipsiniz. Ve sürahiden 1 bardak su doldurup içtiniz. Susuzluğunuzun 80% i azaldı. 2. bardak suyu da doldurdunuz ve içtiğiniz her yudum su artık doyuma ulaşmanıza yardımcı olacaktır. 3. bardak suyu içmek istemeyebilir veya zar zor içersiniz. İşte bu, azalan bir faydadır.
Aslında elması değerli kılan diğer önemli etken, "emek değer teorisi" dir. Emek değer teorisine göre, "bir malın değeri, onu yapmak için harcanan emekle ölçülür".
Doğal kaynaklar doğadan bize bedava gelmiştir. Ve aynı zamanda boldur. Doğal kaynaklara "emek" eklenince de "hammadde" ye ulaşırız. Ve hammaddeler de işlenince "mal" ları elde ederiz. Kısaca, elmasın değeri, harcanan emekle de orantılıdır.
Ekonomide bize öğretilen, "talep fiyatla ters orantılıdır" teorisi, fiyat düştüğünde talebin artacağını söylemektedir. Yani, fiyat düştükçe tüketiciler söz konusu maldan daha fazla talep edecektir. Fakat tüketilen her birim tüketiciye daha az fayda sağlayacaktır. Örneğin, son dondurmadan ilkine göre daha az keyif alırsınız. Bu bize, piyasaya ilk sürülen malların fiyatı ile de bilgi verir. Bir de işin şöyle bir boyutu vardır. " Harcama paradoksları"
Bazı insanlar fiyatlar yüksek olunca veya artınca daha çok satın alma eğilimi göstermektedir. "Gösterişçi tüketim" olarak da adlandırılan bu teoriye göre, fiyatlar artınca bu mallara olan talep de artar. Bu mallar yüksek statü sembolü sayılır. Bu mallara sahip olma fikri de, bu statü varlığından doğmaktadır. Bu davranışın kanıtları; lüks arabalar, lüks şampanyalar, lüks saatler gibi..
Para ve servet farklıdır. Kişiler elde ettikçe, daha çok hırslanır ve daha çok elde etmek isterler. Para hiçbir şeydir ve her şeydir. Bu da, kendi içinde bir paradokstur!