193
Finansal piyasaların oldukça eski bir geçmişi bulunmaktadır. Kredilerde uygulanacak faiz oranlarının, Babil Krallığında Hammurabi Yasalarıyla uygulandığı tahmin edilmektedir. İlk opsiyon sözleşmesinin filozof Thales tarafından satın alındığı bilinmektedir. Uluslararası bankacılığın köklerinin 15. yüzyıla uzandığı bilinmektedir. Konusu pirinç olan vadeli işlemlerin, 1650 yıllarında Japonya’da işlem gördüğü bilinmektedir. Bugünkü adıyla ilk anonim şirketin ise 1599 yılında East India Company adıyla İngiltere’de kurulduğu bilinmektedir. İlk kâğıt paranın ihracının ise 1690 yılında Massachusetts Bay Colony tarafından Amerika Birleşik Devletleri’nde gerçekleştirildiği bilinmektedir (Ceylan & Korkmaz, 2013: 4).
Finansal Yönetim ise 1900’lerin başında Amerika Birleşik Devletleri’nde sanayileşme sürecinin artmaya başlamasıyla birlikte bilimsel bir disiplin olarak gelişmeye başlamıştır. Bu yıllarda büyüme amacıyla fon bulmak temel amaç olurken, menkul kıymet ihracı konusundaki bu yoğunlaşma 1929 Büyük Buhran’ a kadar devam etmiştir (Sarıaslan & Erol, 2008: 8).
1929’daki büyük buhrandan sonra şirketler iflas, tasfiye, birleşme ve yeniden yapılanma gibi konulara ağırlık vermişlerdir. Bu arada Büyük Buhran’dan alınan derslerle Securities Exchange Commission (SEC) 1934 yılında kurularak menkul kıymet piyasalarına düzenlemeler getirilmiştir. İşletmenin itibarını ve hisse senetlerinin piyasa değerini arttırma biçiminde daha geniş kesimleri ilgilendiren bir disiplin olarak algılamaya başlanmıştır. Bu algılamayı oluşturma çalışmaları 1950’li yıllara kadar devam etmiştir. 1950 yıllarının sonlarına doğru işletmeler daha fazla bilgisayar teknolojileri kullanmaya başlamış ve bu da finansal yönetimlerde yeni açılımlara neden olmuştur. Finansal yönetimde detaylı analizler yapılmaya başlanmış ve yeni yaklaşımların ortaya çıkmasına neden olmuştur (Sarıaslan & Erol, 2008: 9).
1970’li yıllara gelindiğinde işletme değeri kavramı ortaya çıkmıştır. Ortakların refahının en yüksek oranlara çıkarılması ile ilgili risk faktörünü de ele alan matematiksel modeller geliştirilmiştir. 1960-1970 yılları arasında ortaya çıkan aktif-pasif yönetimi yaklaşımı 1980’li yıllarda finansal yönetimin odak noktası olmuştur. 1970’li yıllarda gelişmiş ülkelerin sabit kur rejimini terk etmelerinden sonra dalgalı kur sistemine geçmeleri neticesinde “globalleşme” kavramı 1980 yılına kadar ortaya çıkmıştır. 1980’li yıllarda artık “Uluslararası Finans Bilimi” kavramları da konuşulmaya başlanmıştır.1990 ve 2000’li yıllar tam anlamıyla bilgisayarın hakim olduğu yıllar olmuş ve küreselleşmenin finans yönetimi üzerinde en yoğun yaşandığı yıllar olmuştur. 2000 yılından sonra risk yönetimi çok önem kazanmış ve belirsizlikler artmıştır (Kılıç, 2012: 3-4).
Kaynak: Küden, M. (2014). "Davranışsal Finans Açısından Bireysel Yatırım Tercihlerinin Değerlendirilmesi". İzmir: Yayımlanmış Yüksek Lisans Tezi.